Manevi Tedavi

Manevi Tedavi

 

Bilindiği üzere insan hem iyiliğe hem de kötülüğe kabiliyetli bir varlık olarak yaratılmıştır. Ne var ki o, bu iki zıt kabiliyetler arasında şaşkın ve perişan bırakılmamış, kendisine akıl gibi temyiz edici bir kuvvet ve bu kuvveti kullanmak için kalp gibi çok önemli bir nimet verilmiştir. Âyet ve hadislerde insanın hem maddî hem de manevî yönü bulunan bir varlık olduğu belirtilmiştir. Her ne kadar insanın maddî yönüne ictimaî hayatta ve beşerî münasebetlerde önem atfedilse de onun gerçek değeri, manevî hayatın merkezi olan kalbî duyarlılığı nisbetindedir. İlâhî tecellilerin mahalli olan kalbin, yegâne itibar merkezi olduğunu Fahr-i Kâinât Efendimiz şu hadisleriyle dile getirmektedir:

 

“Allah Teâlâ sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza değil, kalplerinize ve amellerinize değer verir.” (Müslim, Birr, 34; İbn-i Mâce, Zühd, 9)

Gerçekte İslâm’ın gayesi insanlara temiz, saf ve hissiyâtı yüksek bir kalp kazandırmaktır. Bu vasıftaki kalbi, âyet ve hadisler “selim kalp” diye takdim etmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de:

“O gün ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a selîm bir kalple gelen müstesnâ!” buyrulmaktadır. (eş-Şuarâ 26/88-89)

 

Hz. Peygamber de:

“Allahım, senden dinde sebât isterim... doğru söyleyen dil ve selîm bir kalp isterim” diye dua etmiştir. (Tirmizî, Deavât, 23; Nesâî, Sehv, 61)

Allah Resûlü, selim kalbin peşin hükümlerden, duygu ve düşünce kirliliğinden arınmış bir vasıfta olduğuna da şöyle işaret etmektedir:

 

“Ashabımdan kimse bana bir başkasından söz getirmesin! Ben sizin karşınıza (peşin hükümlerle değil) selîm bir kalple çıkmak istiyorum.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 28)

 

Kalp, insanın gerek Allah, gerekse kullar ile münasebetlerinde merkezî bir yere sâhiptir. Îmânî ve ahlâkî boyutu bu derece önemli olan kalbin, sâfiyeti bozulmadan korunması gerekmektedir. Âlimler, selîm kalbi umumiyetle “küfür ve günahlara yönelmekten uzak kalmış”, “şirk ve şüpheden arınmış”, “Allah’ın hak olduğuna, kıyametin vuku bulacağına ve öldükten sonra dirilmeye inanmış”, “bâtıl inanç ve dünyevî şehvetlere yönelmekten kurtulmuş”, “kötü ahlaktan sıyrılıp güzel ahlâk ile zinetlenmiş” ve “bid’atten kaçarak sünnetle mutmain olmuş” kalp diye tavsif etmişlerdir. (Beydâvî, IV, 106; Râzî, XXIV, 338; Kurtubî, XIII, 114; İbn-i Kesîr, Tefsîr, III, 352)

 

Netice itibariyle diyebiliriz ki selîm kalp, ahlâkî ve akîdevî hastalıklardan arınmış, Allah’a ve Resûlü’ne itaatle huzura kavuşmuş olan kutsî bir makamdır. Dolayısıyla kalp eğitiminde dikkat edilecek en önemli husus, onu selim hâle getirmek ve bu aslî fıtratı üzere Rabbe takdim edebilmektir. Böyle bir kalbi elde etmek, kişinin tâbi tutulduğu imtihanları başarıyla tamamlamasına bağlıdır. Zira kalpler takvâ şuurunu elde edebilmek için imtihan edilirler. (el-Hucûrât 49/3) İmtihan basamaklarını aşarak istenilen kıvama ulaşmanın yolu, kalbi Kur’ân ve sünnetin bildirdiği manevî hastalıklardan korumak ve güzel hasletlerle tezyin etmekten geçer.


1.KALBİ MÂNEVÎ HASTALIKLARDAN KORUMAK

 

Kur’ân-ı Kerîm, kalplerin paslanması, körelmesi ve mühürlenmesi gibi mânen fonksiyonlarını yitirmesine sebep olan hastalıkların esas kaynağını, “nefs-i emmâre” olarak tanıtır. Nefis, Yüce Kitâbımız’ın beyanına göre “fücûr” ve “takva”ya müsait bir şekilde yaratılmıştır. Bunun tabii bir neticesi olarak da günaha temayülün ve dünyaya ait isteklerin mihveri kabul edilmiştir. Konuyla ilgili âyetlerden birinde şöyle buyrulmaktadır:

“O, nefse fucuru ve takvayı ilham etti.” (eş-Şems, 91/8)

Âyette, nefsin öncelikle fücûr vasfının zikredilmesi, terbiye edilmemiş nefsin, tabiatı icabı kötülüklere meyledeceğini gösterir. Bu duruma diğer âyetlerde şöyle dikkat çekilir:

“Nefislerinizi tezkiye ederek övüp yüceltmeyiniz...” (en-Necm, 53/32)

“...Nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka...” (Yûsuf 12/53)

“Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere batıran da ziyana uğramıştır.” (eş-Şems, 91/9-10)

“Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan (heva) alıkoyan kimsenin varacağı yer cennettir.” (en-Nâziât 79/40-41)

Kalp, akıl ve nefis tarafından ele geçirilmek istenen bir kaleye benzetilebilir. Dolayısıyla nefis, hevâ ve heveslerini tatmin için kalbe sürekli vesvese vermektedir. Kurân-ı Kerîm’de:

“Celâlim hakkı için insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesvese verdiğini biliriz” buyrulmaktadır. (Kâf 50/16)

Görüldüğü üzere kalbi muhâfaza adına yapılması gereken en önemli husus, nefsin hevasına boyun eğmemektir. Fahr-i Kâinât’ın:

“Gerçek mücâhid, Allah’a itaat hususunda nefsiyle cihad edendir” (İbn-i Hanbel, VI, 21) ifadesi, nefisle mücahedenin zorluğuna dikkat çekmektedir.


2.KALBİ MÂNEVÎ GÜZELLİKLERLE TEZYİN ETMEK

 

Gönül dünyamızı manevî hastalıklardan koruma gayreti, kalp eğitimi süreci boyunca kesilmemesi gereken bir durum olmakla birlikte yeterli bir faaliyet değildir. Zira eğitim, hedeften uzaklaşmaya engel olmanın yanında, aynı zamanda kemâle doğru ilerleyerek gayeye yaklaşma veya ulaşma ameliyesidir. Bu sebeple kalp eğitiminde, asıl maksada ulaştıracak manevî güzelliklerin de devreye girmesi gereklidir. Söz konusu güzelliklerin elde edilmesi ise belli vasıtalarla gerçekleşecektir. Bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Ey insanlar! Muhakkak ki size Rabbinizden bir nasihat, gönüllerde olan (hastalıklar)a bir şifâ, mü’minler için bir hidayet ve bir rahmet (Kur’ân) gelmiştir.” (Yûnus 10/57)
 

Öne Çıkarılanlar

Bioenerji, kozmik bir hayat akımı demektir.Bu akım hiç kesilmede

Büyü bozma işlemi muhakkak ki bu konuya ilgisi olanların ve b

Bilindiği üzere insan hem iyiliğe hem de kötülüğe k

Karı Kocanın Arasını Kuvvetlendirmek için Yapılan Bü

Yorumlar